Türk İnsanının Sigortayla İmtihanı
Sigorta sektöründe 37 yıldır faaliyet gösteren, Türkiye’nin en büyük sigorta brokerlerinden biriyiz. Bugüne kadar acı, tatlı pek çok deneyimimiz oldu müşterilerimizle. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, hepimizde bir son dakikacılık ve kadercilik eğilimi var. Düşünce yapısı ve mizaç olarak ‘uzun vade’ kavramı Türk insanına uzak geliyor. Uzun vadede başımıza gelmesi muhtemel olaylar için şimdiden önlem almak, kendimizi koruyacak sigorta ürünleri satın almak pek çoğumuzun gündeminde değil. Zaten ülkemizdeki sigortalanma oranları da bu savı destekler yönde.
Trafik sigortalarındaki oran, zorunlu olduğu halde %81 seviyesinde. Kaskoda, ki Türk insanı öncelikle arabasına sigorta yaptırır deriz, araçların %28’i sigortalı. Adı üstünde, Zorunlu deprem sigortalarında oranımız %31,hayat sigortalarında ise %24.
Sağlık sigortalarını ele alalım, çoğumuz sağlıklıyken sigorta yaptırmayı aklına bile getirmiyor. Oysa sağlık sigortası sağlıklıyken yapılır ki, sigortalı olunan süreç boyunca karşılaşılan hastalıklar kapsama girsin. Bir sağlık problemi yaşayıp hastane masraflarını görenler kapımızı aşındırıyor ve mevcut hastalıklarının karşılanmayacağını öğrenince sinirleniyor. Neticede sigortanın mantığı olası risklere karşı korumaktır, risk gerçekleştikten sonra sizin masrafınızı karşılayacak bir yardım müessesesi değildir.
Şimdi önümüz kış, sel, dolu, kar, fırtına gibi risklerle karşı karşıyayız. Geçtiğimiz aylarda çok ciddi hasarlar yaşadık. Hem evlerimizde hem araçlarımızda hem de işyerlerimizde zararlarımız oldu. Yumurta kapıya dayanmadan hem önlemlerimizi almalıyız hem de gerekli sigortalarımızı yaptırmalıyız ki sonradan mağdur olmayalım.
Sigorta lüks diyenler var, ‘Hayır efendim sigorta lüks falan değildir, hele de Türkiye’de kesinlikle değildir’. Çok varlıklı bir müşterimiz vardı, cipine kasko teklifi verdiğimizde teminatlar içinden sel riskini çıkarmamızı istemişti. ‘Ne gereksiz şeyler için para alıyorsunuz. Sel basacak da,kapalı otoparkımda duran cipim zarar görecek!’ diye çok tepki göstermiş, bu teminatı kesinlikle çıkarmamızı istemişti. Biz de bu talebini yazılı olarak geçmesini rica etmiştik. Çok zaman geçmedi, sel oldu, cipi sular içinde kaldı, bizi arayarak zararı tazmin etmemiz gerektiğini söyledi. Biz de ona yazdığı yazıyı hatırlattık. Ve bize şu cevabı verdi: ‘Ben sigortacı mıyım kardeşim, ben nerden bileyim? Ben müşteriyim, çıkarmasaydınız o teminatı poliçeden!’
Takdir edersiniz ki o müşterimizle ilişkimizi sonlandırdık. Bu örneği verme sebebim Türk insanın sigorta bakış açışında gelebildiği noktayı göstermekti. Firmaların dekorasyonları için en pahalı mobilyaları seçip, en basit sigorta önlemlerine para ödemekten kaçınan pek çok işletme var maalesef. Sigorta yaptırmak ‘Başıma bir iş gelirse sigortam var nasılsa’ demek değildir.
Sigorta öder tabii ama sizin işletmenizin yeniden eski haline gelme süresi size çok şey kaybettirir. Piyasadaki konumunuzu, marketteki yerinizi, çalışanınızı, dengenizi öyle bir alt üst eder ki, sigortadan alacağınız tazminat bunları bir anda geri getirmenizi sağlayamaz. O yüzden en doğrusu öncelikle kendi üzerinize düşen risk önlemlerini almak, bunları sigortacınızla paylaşmak ve ondan sonra sigortaya güvenmektir. Neticede kayıp o işletme sahibinin kaybıdır.
Selcen Gür
Doğan Sigorta Brokerlik CEO